7 Aralık 2012 Cuma

um:ag

 
Ben mevsimlerden kışı tercih ederim bunu da her fırsatta dile getiririm...
Yağmur yağsın, kar yağsın, ben kahve içiyim, sonra bir şeyler yazıyim ara verip bişeyler pişiriyim. Herkesin keyif alma yolu farklı.
Bu sabah işe geldiğimde de aynı şeyleri hissettim, hava kapalı. Kahvemi yaptım, masama oturdum.
Keşke dedim herkesin hayali gerçek olsa, daha doğrusu kendisi oldursa, benim çoğu hayallerim raflarda hala, bir gün çıkmayı, çıkınca da başarılmayı bekliyor...
 
Ankara'ya üniversite için geldiğim ilk senelerde um:ag Akademi'de yaklaşık 9 haftalık  yazma seminerlerine katılmıştım.Harika zaman geçirmiş, bir sürü faydalı bilgiye ulaşmıştım. Tekrar zamanım olsa yine giderim. Herkese de tavsiye ederim.
 
İlgilenenler için tüm bilgileri içeren linkler aşağıda.
 
 
 
 

21 Kasım 2012 Çarşamba

Doyamıyorum tatile :)

Her sabah önce kendime sonra çevreme günaydın dedikten, sabah kahvemi içtikten ve sevdiklerimi düşünüp gülümsedikten sonra ne yaparım biliyormusunuz...
Tatil planı...
Bitmek tükenmek bilmeyen bir tatil açlığım vardır benim, ne kadar gezersem geziyim yetmez bana , oraya da gidelim buraya da , yada oraya tekrar gidelimmm diye dolaşırım hep .
Her yeri görmek, her yemekten yemek, her kahveyi yudumlamak, her pastanın tadına bakmak, tüm şarapları koklamak ve her şehre aşık olmak isterim ben...Ve tabii her çikolatadan almak...

Hiç sıkılmam o kocaman havalimanlarından, o kargaşadan, o kötü olsa da bana güzel gelen uçak yemeklerinden.
Tabii ki her ne kadar istesem de o kadar da sık tatil yapmıyorum, yapamıyorum.

O kadar çok kampanya çıkıyor ben hiç yararlanamıyorum...

İşi ayarlasak oğluş var, oğluşu ayarlasak iş var, kış günü her yere onu da sürüklemek olmaz , benim tatiller kalıyor başka baharlara...
Yine de bu benim hayallerimi ,yada görmek istediğim şehirleri azaltmaz...
Benim önümde uzun yıllar, dünyada upuzun kumsallar, dağlar, onların kıyılarına kurulmuş şehirler var. Her yeni gün yeni planlar var...

Belki ben bu seferki kampanyayı da kaçırırım ama siz kaçırmayın...
Gitmek istediğiniz yere gidip hayatın keyfini çıkartın...

9 Kasım 2012 Cuma

TOM s DELİ :)


İnternette dolaşıp İstanbul’a bir daha gittiğimde nerelere gitsem diye bakarken , bir arkadaşımın bana ‘Doors Group ‘ diye bir grup var, onların açtığı restoranlar , kafeler güzel oluyor dediğini hatırladım ve başladım araştırmaya…

Benim bizzat gittiğim ve sevdiğim ‘Kitchenette’te bu grubun üyesiymiş meğer ... Menu’su sade ama mekan olarak keyifli gelir bana Kitchenette ,sabah kahvaltılarında yada akşamüzeri şarap keyfinde…

Tüm mekanlar birbirinden güzel görünüyordu ama ben İstanbul’da olmasa da  Londra’ya gidince mutlaka uğrayacağım kafe’yi buldum.

‘TOM s Deli ‘ tan benlik, tam sevdiğim gibi, evimin yakınlarında olsa her sabah uğrayıp bir şeyler alacağım , kahve içmek için gün içinde mutlaka uğrayacağım bir mekan...

Her Avrupa gezisi sonrası bende böyle bir yer açmak istiyorum diye ortalıkta dolaşmamdan mı bilmem , sıcaklıklarını hiç kaybetmiyorlar benim gözümde . Hele de burnuma girer girmez aldığım enfes kahve kokusu ve damağıma mis gibi keklerin lezzeti gelince…

İstanbul’da olsa da bu tarz mekanlar Ankara’da yok maalesef, Ankara’da iş yapan mekanlar genelde büyük ve gösterişli , onları da sevmiyor değilim ama bunları da görmek istiyorum artık…

En azından ben açana kadar :)

8 Kasım 2012 Perşembe

Güzel bir gün Başlıyo...

Dışarda feci bir yağmur , tabiii buna bağlı olarak korkunç bir trafik sonrası işe varıyoruz...

Ben yağmuru o kadar çok severim ki neşem yerinde kalktım sabah, yağmura saygıdan güzel güzel giyindim, sıcacık bir fincan rezene çayımı demledim, yanına da bir dilim ekmek  'La vache qui rit ' sürülmüş (genelde krem peynir sevmem ama bunu seviyorum, kabındaki sevimli inek yüzünden olabilir diye düşünüyorum :) ) .

Sarp'ta hazır uyurken birazda sabah keyfi yaparım diyerek televizyonu açıyorum...keyifli bir sabah , keyifli bir güne işarettir...

Gün nasıl başlarsa öyle biter derim ben...

Ofise gelmemiz her ne kadar uzun sürse de , benim keyfim hala yerinde ,o anda mailimde Starbuck'tan gelen bir mail, kışın habercisi ,yılbaşı lezzetleri geri gelmiş...

 
Yılbaşı geliyor değil mi dedim kendime ...İşte yılın en sevdiğim zamanlarından kış, kar, kırmızı, hediyeler, birliktelikler,yaşanmış kötü günler varsa geride bırakmalar, umutla yeni bir yıla başlamalar...

Harikaaaaa...Yağmurlu güzel bir gün , yaklaşan yılbaşı heyecanı ve benim mutlu olmayı seçen hayatım...


Daha ne istenir ki bir günden...

5 Kasım 2012 Pazartesi

Yeniden Wok'n Walk...


Çok mu yedik ne …

Akşamüzeri yemek yedim ve akşam acıkmadım , inanılır gibi değil valla…
 
Wok’n Walk’la ilk tanışmam ne yazık ki kısa sürmüş ve bana eh işte dedirtmişti ya… Hepsini unutun çünkü ben unuttum…

Wok’n Walk  dinamik atmosferi , her konuda güven veren  danışmanları ve tabii ki inanılmaz doyurucu ,lezzeti tartışılmaz menüsüyle bu sefer seçtiğim lezzet mekanlarında en üstlere çıkmayı başardı…

Yine gittik anlayacağınız Wok ustasının mekanına…

Annemde Uzakdoğu yemeklerine bayılır , o yüzden cumartesi olsun dedik , bizi ve fikrimizi önemseyen danışmanlarıyla da aynı masayı paylaşıp , başladık sohbete …

Süper bir ekip kurmuş Wok’n Walk yönetimi. Herkes profesyonel ve samimi. Hiç tanımasanız bile bizim arkadaşın mekanı dedirtecek cinsten yani… Ömer bey'e bize Wok'n Walk hakkında bilgi verdiği ve daha iyi tanımamızı sağladığı içinde teşekkürler ayrıca ...

Bir sürü yeni ve harika projeleri olduğunu duyduk, bizi sürprizlerin beklediğini ve bunları çok seveceğimizi de anlamış olduk.

Bu tatlı sohbet arasında sıra geldi yemek siparişine , hepimiz önce birer tane sosyal medya da sıklıkla bahsedilen ‘Acılı Ekşili Çorba ‘ istedik , inanılmazzzz acıydı ama lezzeti de bir o kadar güzeldi, bazı acılar tüm ayıbı örtsün diye eklenmiş gibi gelir bana, bu öyle değil , çorba zaten lezzetli acısı da lezzetin tadına tat katan baharatı…

Ufak oğlum’un tüm oyuncaklarını defalarca yere atması , çalışanların da her seferinde geri vermesi ama hiç rahatsız olmamaları bana rahatça çorbamı içirdi, bu arada yeri gelmişken söylemek isterim, mama sandalyeleri gelmiş , çocuklu ailelere duyurulur…

Ben çorbamın tamamını içemedim çünkü kaseyle değil kazanla geldi sanki önüme J  Bu gerçi tüm menü için geçerli, her şey o kadar çok ve doyurucu ki…

Ye ye bitmeyen yemeklere gelince…

Annem’e çorbanın acısı yetmedi ‘Acılı Mantarlı Tavuk ‘ yedi, güzel dedi, Cem ‘Hibachi Bonfile Noodle‘ yedi süper dedi, sıra geldi benim kine, ben ‘Yakisoba Somon’ istedim ve ne iyi ettim, harika dedim…Tek kelimeyle bugüne kadar yediğim en iyi noodle ‘dı.

Somon gibi ağır bir balık’tan noodle diye...kötü kötü düşünceler geçerken aklımdan, bugüne kadar yediğim en lezzetli noodle geldi önüme. Oğlum için istediğim ‘Tavuklu Pilav ‘ ise tam ona göreydi, o kadar doğal ve lezzetli ki 14 aylık bebeğim bile keyifle yedi…Bu arada masalarda gördüğüm küçük Buzbağ şarapları da Noodle lezzetime keyif kattı…

Fiyatlara gelince Ankara’da bugüne kadar yediğim en uygun fiyatlı Uzakdoğu yemeği, nerdeyse diğer yerlere göre yarı yarıya!

Yani sözün kısası her şey çok güzeldi, lezzeti en ince ayrıntısına kadar düşünen Wok’n Walk , müşteri fikirlerini ve düşüncelerini de unutmamış….Her fikre değer vermiş, cevaplamış…

O yüzden de bizi sıklıkla orda bulabilirsiniz, denemezseniz, çok şey kaçırırsınız…

Not: Sarp oynarsa rahat rahat yemek yerim dediğim ve kurban ettiğim telefonum yüzünden fotoğraflar Cem’den gelecek, gelince paylaşılacak… :)



 

 

 

 

 

2 Kasım 2012 Cuma

Çayyolu Çadır Kebap


Akşam işten çıkarsın …Evde yemek yerine dışarda yer öyle gideriz dersin ve nereye gitsek diye düşünmeye başlarsın ya…genel de bizim sonumuz Kebapçı olur J
 
Böyle bir akşam da ‘Çayyolu Çadır Kebap ‘ güzel bir seçim oldu yine bize…

Yine önden mezeler söylendi ; patlıcanlı bir meze( olmaz sa olmazıdır masamın )yanına kaba cacık , kabaklı cevizli bir meze ve tabii gavurdağ salata.

Mezeler çok taze ve lezzetliydi ama her seferinde inatla sipariş ettiğim Gavurdağı salata , yine beklentilerimin altında , malzemesi bol  ancak lezzeti yetersiz geldi bana…

Gerçi yemedim mi , yedim, hele de o mezeleri bayıla bayıla …

Meze faslı bitip ara sıcaklara gelince sıra ; ben Çadır’ın içli köftesini sevmem ; haşlama olduğu için , o yüzden ben direk ana yemek faslına geçtim…

Ben geçen akşam çöp şiş istedim ve çokta yumuşak değildi dedim ve Adana yemek istedim , ne de olsa onunla ünlüler, güzeldi ama harika değildi! Birkaç akşam öncede orda yemiştik ve nasıl olduysa daha lezzetliydi… Cemin yediği  Kuzu şiş ise tam bana göreydi J

Ama bu yine de Çadır hakkındaki fikirlerimi değiştirmez  Kebapçı ararsanız , hesapta yediğime değsin derseniz Çadır tercih sebebidir, bu arada  1- 2 kadehte bir şeyler içelim dediyseniz ortalama hesap kişi başı 50- 60 gelir aklınızda bulunsun…

Ve şimdiden afiyet olsun…

31 Ekim 2012 Çarşamba

Özgür Şef Kalamış'taymış...


Bayram’da İstanbul’da bir gezerim bir gezerim demiştim…


Gezmedim mi gezdim ama genelde bayram kutlamaları için …
 
Güzel aile yemekleri yedik…Keyifli kahveler içtik …

Arada bir zaman da Bebek Kırıntı kaçamağı yaptık tabii; her zamanki gibi lezzetli yemekleri ve ilgili garsonlarıyla güzel bir ortam vardı. Tek hoş olmayan davranış sanırım halkla ilişkilerle ilgilenen bayanın  1 yaşındaki oğlumun ayranına yoğurt eklermisiniz sorumuza hayır demesi oldu ki sonunda yoğurt eklendi bizde uzatmadık!

Harika bir hava vardı o gün dışarıda biz kızlar şaraplarımızı yudumlarken Cem’le Sarp Bebek parkında salıncaktaydı ve işte hayat dedirtti bana İstanbul J

Bayram tatili sonrası eve dönmeye hazırlanırken son gecemizde ailece yemeğe gidelim dedik; ‘Özgür Şef’’in Kalamışta’ki yerini tercih ettik,  duymuştuk ama denememiştik…

Öncelikle kesin ve net söylemeliyim ki , beklentilerimin çoook altındaydı!

Masaya oturur oturmaz inanılmaz ısrarcı garsonlarla karşılaştık, onlar ortaya şunu getirelim bunu getirelim derken ,bende bir an kendimi herşeye hayır getirmeyin derken buldum! Ve sonunda kendimiz seçeriz dememle ısrar bitti ,garson değişti!

Tabii bu kadar ısrar edilirken, oğlum için istediğim oda sıcaklığındaki su unutuldu ve 20 dk sonra 3. istememle geldi, istediğim meyve suyunun hiç gelmemesi cabası!!!

Neyse yemekler seçildi ; herkes farklı farklı bir şeyler seçti,benim seçimim ‘Lokum’dan yana oldu. annem’e önce yanlış sipariş geldi sonra düzeltildi!

Benim tabağımda asla olmaması gereken kanlar vardı ki , o kadar et yedim hiç görmedim; hani et pişirmesini iyi bilirlerdi , hani suyu içinde kalır, kırmızı olur ama asla kanlı olmazdı! Lezzetine gelince yumuşaktı ama lezzeti yoktu , daha doğrusu benim evde pişirmem den farkı yoktu!

Cem ‘in istediği New York Steak ‘te bana eh işte dedirtti doğrusu…

Tek memnun olan annem ve ablam dı ki onların etlerinin de sunumu rezaletti…

Hani Fransa’da taş üstünde kendin pişirsin falan ya , Türk usulü olunca sadece sıcak tabakla geliyor ve yanında 1 tane bile garnitür ikram edilmiyor sanırım!

Tabakların boşluğu, etimin  kanlı olması , ısrardan bunaltan garsonların çalışması beni Özgür şeften uzaklaştırdı doğrusu !
 
Ama hiç mi güzel bir şey yoktu derseniz köftesi çok lezzetliydi ve şarap seçeneği çok fazlaydı!
 
Et fiyatları her yerde yediğimiz gibiydi 32 – 50 arası, diğer mekanlara göre ne az ne çok!

Şimdiye kadar değişmez et lezzetim ‘Ankara Günaydın Kasap & Steakhouse’ , ama bir daha ki İstanbul tatilinde sırada ‘Nusr-et Steakhouse’ var , bakalım orası denildiği gibi parmak yedirtiyor mu J

18 Ekim 2012 Perşembe

Jazz mı masal mı... PRAG


Bizim keşke bitmese dediğim tatile geri dönersek sıra gelir Prag günlerine...

Münih'ten sabah kalkıp arabalara yerleştik, yol haritasını çizdik ve başladık yolculuğa . Güzel köyler geçtik ,yemyeşil tarlalar gördük  sonra eski arabaları , eski evleri görünce Çek Cumhuriyeti burası dedik.

Köylerinde nerdeyse hiç ingilizce konuşulmayan Çek Cumhuriyetinde yolculuk iyi gitti ve Prag sınırlarına girdik...

Bizim kalacağımız oteli önceden haritada işaretlememiz ve yol haritasını çıkartmamız süper oldu ki otelin önünde bulduk kendimizi.

Otelin ismi ' Art hotel Prague ' güzel bir otel , odalar büyük ve temiz, kahvaltıda çok lezzetli ve güzeldi.
Odalara yerleşip camdan bakınca , eski yapılar insanı hemen heyecanlandırıyor ve dışarı çıkmak için acele ediliyor.

Bizim otel merkeze yani Old Town denilen meydana yürüme mesafesi ile 15 - 20 dk olduğu için otelin önünden geçen tranvaya binmedik ve güzel bir parkın içinden yürüyerek Old Town 'a vardık.

Bir sürü ama gerçekten bir sürü Avrupa şehri gezdim , minicik bir meydan dan bu kadar etkilenmemiştim. Meydan'a yürürken önünden geçilen lüks mağazaların olduğu sokaklar ise mutlaka gezilmeye değer.

Meydan da 'aa ne kadar da güzel' derken başınızı kaldırıp gördüğüz ' Týn Kilisesi ' yok böyle bir şey dedirtiyor. Adeta eski bir masal anlatılırken oraya düşmüş ve orada  kalmış bir havası var.  Ben ilk karanlıkta gördüm ve çok etkilendim. Mutlaka ama mutlaka görülmeli...

Bu güzel meydan dan sonra her yerde rahatlıkla oturup yemek yiyebileceğiniz İtalyan restoranları mevcut. Yalnız dikkat , menude yazan fiyatların üstüne önce vergi sonra birde bahşiş ekliyorlar .Biz yinede tüm Prag tatilinde italyan tercih ettik :) Bu arada her yerde Euro geçmese de döviz büroları her yerde ve geç saatlere kadar açık.

İlk günümüzü böyle bitirip ertesi sabaha yeni yerler görmek için uykuya daldık...

Ertesi sabah otelde yapılan güzel kahvaltıdan sonra ilk işimiz Prag kalesini görmek oldu ki  harika bir kale mutlaka görülmeli !

Prag kalesi tepelerde olduğu için grubun bir kısmı tranvay tercih edip diğer yarısı yürümeyi tercih etti. Bu arada komik bir not : Prag'ta nerdeyse kimse bilet almıyor çünkü kimse kontrol etmiyor!!!İlk seferden sonra bizde almadık doğrusu :)
Neyse kaleyi görüp aşağıya yürümeye başlarken harika nehri ve şehrin diğer büyüleyici yapılarından biri olan Charles köprüsünü görüyorsunuz. Mutlaka üzerinde dolaşıp kulağa hoş gelen müziği dinlemeli ve bizim gibi meraklıysanız sanatçılardan bir fotoğraf almalısınız!
Prag'ta her yol nasılsa meydana çıkar dedik ve meşhur saat kulesini dönüşe sakladık, zamanlamayı da iyi yaptık ve minik gösteriyi yakaladık ,sanırım saat başı olan bu minik gösteri ise onu meşhur eden diğer bir unsur olsa gerek...

Prag büyük bir şehir olmasına rağmen turistlere cazip gelen herşey tek yerde toplandığı için tarihi yapı gezmek kısa sürüyor ve tabii ki bu benim işime geliyor çünkü Prag sokaklarında aval aval gezmek o kadar keyifli ki,her yerden gelen jazz sesleri, küçük sevimli jazz barları... ve meraklısıysanız eğer eski plak satan dükkanlar arka sokaklarda yerlerini almışlar.Bir şehirden başka ne ister ki insan..

Prag son zamanlarda içime işleyen şehir oldu, gözümü kapattığımda jazz seslerini tekrar hatırladığım , kafamı kaldırdığım da ise kendimi masalda sandığım...

Gitmediyseniz tatil listeniz de ilk sıralara koyun derim ...

Ben yine giderim...

16 Ekim 2012 Salı

Wok and Walk



Yeni yerlerin açılması beni hep heyecanlandırır, sanki senin mi demeyin, yeni yerler  yeni yemekler yeni keyifler demek...

Wok & Walk için de durum aynen böyle oldu.Önce yerini gördüm sonra yemeklerini , harika dedim bayılırım çin yemeğine , hemde 24 saat açık , oleyyy... Şimdiden favori mekanım oldu dedim...

Bugün yarın derken açıldığı haftanın cumartesi günü gittim... Karnım tok olduğu halde inatla girdim...

Önce siparişim ;

  • Çin Böreği
  • Tavuklu Parmesan Peynirli Noodle
  • Etli Noodle
Önce en güzelinden başlayacağım; etli noodle , lezzetliydi, yine yine yenir...

Tavuklu Parmesan Peynirli Noodle ; ben herşeye parmesan koyabilen bir insan olmama rağmen , bunu sevmedim. Noodle güzeldi güzel olmasına rağmen ama parmesan mı yeteri kadar kaliteli değildi yoksa çokdaha iyilerini yedimde şımarıklık mı benimki bilemedim. Tekrar denenebilir...

Amaaa iç dolgusu gerçekten lezzetli olan bir çin böreği nasıl olurda yağ küpü olur ...Lütfeen çok güzeldi oysaki...:(((

İlk ziyaretim beklentimin altında olsa da tekrar denenebilir...Hem o akşam bir aktivite vardı , belki yoğunlardı diyip üstü örtülebilir...

Tüm dünyada çin yemeği peşinde koşan ben, bu fast - food tarzı yemek fikrine bayıldım. Biraz daha dikkatle benim sevdiğim mekanlar arasına girer herhalde... Tabii birde mama sandalyesi alırlarsa :)))






12 Ekim 2012 Cuma

oleyyyyy kış geldi :)))

Yaz günleri , yazlık günleri , planlanan aile tatilleri...hepsi bitti...

İşe girildi, diyetisyene gidildi...

Herşey istenildiği gibi ilerledi ama maalesef hala bakıcı bulunamadı..

Ama olsun,  moral bozmadan ,en iyisi gelecek te o yüzden gecikmeli diyenlerdenim ben...

Hem kış gelmiş baksana ,insan yağan yağmur altında hiç mutsuz olur mu. Ben olmam , ben yağmur severim, kar severim. Kat kat giyinirim , çok üşürüm  , ısınmak için bool bol kahve içerim ama yine de illede kış gelsin diyenim...

Bu kış geçmişlerin en güzeli olsun, hep mutlu , hep keyifli günlerle dolu olsun. Tabii birde unutmadan bol gezmeli olsun :))




Bu kışta mis gibi sıcacık kahveyle başlayan her günümüz harika olsun...

8 Ekim 2012 Pazartesi

Harika Tatilll...


Bu tatili nasıl anlatsam, nerden başlasam bilemedim…
Eğlencenin böylesi dedirten Oktoberfest – Münih’ten mi, yoksa bu şehir fantastik bir film sahnesi dedirten Prag mı!

Ben gezi sıramızı takip edeyim en iyisi…
Lufthansa havayolları ( bize yapmadığı terbiyesizlik kalmadı – o başlı başlına bir blog yazısı ) ile Münih’e indik, Oktoberfest için 6 ay öncesinden yer ayırtmamıza rağmen sadece Münih’in bir kasabasında yer bulmuştuk ve kiraladığımız arabayı da alıp yola çıktık.

Kaldığımız yer ‘ GAUTİNG ‘ isimli tertemiz, sevimli bir kasaba, Munih’e de çok yakın. Biz Avrupa köy ve kasaba’larının görülmeye değer olduğunu düşünüyoruz .

Trenle de ulaşılabiliyor ama bizde araba vardı.

Sanırım konukevi de denebilicek küçük ,sevimli bir otelde kaldık. Tertemizdi ve sabah kahvaltısı yeterli derecede iyiydi. İşletmecileri güler yüzlü ve kibardı.
Hemen odalara yerleşip Oktoberfest alanına gitmemizle, kendimizi hemen festivale kaptırdık, harika bir ortam vardı.

Bir yanda litrelik biralar içip yanında Bretzel tüketenler, diğer yanda tavuk sırasında ellerinde birayla bekleyenler ve bir diğer yanda da bizim gibi şaşkınlık geçiren turistler.
Almanlar bu festivali her sene dört gözle beklermiş, zaten ortamdaki mutluluktan anlaşılıyor. O yerel kıyafetleri öyle gururla taşıyorlar ki(esasında bildiğiniz Alman köylüsü kıyafetleri) .

Burada ki ortam süperdi,gerçekti. Hani bizim oteller de yapılan ve sonu hep rezaletle biten Oktoberfest var ya yanına yaklaşamaz aslının.
 
Neyse büyük çadırlarda uzun süre önce rezervasyon yapılmassa oturmak nerdeyse imkansız, küçük çadırlar da şans biraz daha artıyor. Ya da açık alan da ki ufak tefekler tercih edilip, uzun süre kuyrukta beklenip, geçit törenleri de izlenebilir. Biralar Oktoberfest birası adı altında özel üretim fiyatlar ise litrelik biralar 9 – 10 euro arası, buğday birasının fiyatı ise 8 – 10 arası değişiyor. Tavuk çok lezettli, sosis sadece domuz etinden yapılıyor, lezzetli.

Alanda geçit törenleri sırasında yürümek zorlaşsa da genel olarak rahat, hediyelik eşyacılar ve kalp Oktoberfest kurabiyesi satan dükkanlar da zaman geçirmek için uygun.
Tabii Münih sadece Oktoberfest değil, görülmeye değer meydanları, harika birahaneleri var. Marienplatz, alışveriş için tüm ünlü markaları barındıran bir merkez. Şehrin popüler merkezi olması ,en eski birahanelere de sahip olmasının nedeni tabiiki.

 


Bir akşam yemeğini de kaldığımız kasaba da birkaç ev ötemizdeki otelin restoranında yedikten sonra ertesi sabah Prag için uykuya daldık…

2 Ekim 2012 Salı

T-bone'da orda yenirmiş!

Tatil'e gittik geldik ,harika yerler gezdik ,harika kahkahalarla mutlu olarak geri geldik.Uzun uzun bahsedeceğim Munih'ten,Oktoberfest'ten ve tabii ki Jazz seven şehir Prag'tan ama şimdi değil...

Şimdi dün akşam yediğim yemeğin hala lezzeti damaklarımdayken ondan bahsetmek isterim.
Uzun zamandır fırsat bulup ta gidemediğimiz 'Günaydın Steak House'a gittik,ne iyi ettik ...
Herkes bilirki Ankara Günaydın kebap'tan hiç haz etmem,lezzeti iyidir bişey demem ama servis ,davranış,hayali hesaplar falan filannnn....

Ama aynı işletmenin başka kolu böyle mi farklı olur,mekan kalitesi,çalışan kalitesi,yemeklerin kalitesi ve müşteri kalitesi...

Önüme konan en ince dilim eti bile dakikalar içinde silip süpürmem ,memnuniyetimi göstermiştir herhalde.

Başlangıç olarak 'Füme et & Peynir tabağı' sipariş ettik ve harika seçim di.
Füme eti sabah akşam yiyen Avrupa memleketlerinden 2 gün önce dönmüş olsam da böyle güzelini yemedim.
Etler ayrı bir güzel, peynirler ayri bir güzeldi. Yanına içmemiz için 'Kavaklıdere Selection Öküzgözü 'öneren servis elemanına da ayrıca teşekkür ederim bu arada :))

Sıra ana yemeklere geldiğinde ben harika ekmekler,füme etler ve peynirlerle yarı doymuş olarak bonfile ,Cem ise Tbone istedi.
Veeeee ikisi de sùperdi,yumuşacık,mis gibi.Garnitürleri de tam kıvamındaydı( gerçi benim kuşkonmazlar son gününü yaşıyordu ama olsun ).
Cem etini azıcık kırmızı yediği için benim sadece tadımlık almamdan kalan 495 ( tamamı 500 gr olan ) gr etini yedi bitirdi göz açıp kapatıncaya kadar :)))

Benim bonfilem Tbone kadar kanlı olmayıp, süper pişmiş,yumuşacık ve suluydu,tam benlik,tam keyiflik!

Biz tıka basa doyup ,koşa koşa eve gitmeye çalışırken ikram edilen meyve tabağımız içimizi azıcıkta olsa ferahlattı doğrusu.

Son olarak merak edenlere ; fiyatlar beklediğimiz gibiydi ,yani pahallı, ama değer.Hem zaten kim ,hangi sıklıkta 500 gr et yer ki ...?Menü de burgerler,salatalar,yada ızgaralar da var :))

Gidin ve mutlaka et yiyin,daha önce yediğiniz çoğu eti de hafızalarınızdan silin...derim ben :)))

30 Eylül 2012 Pazar

Gördüm geldim,yetmedi yine giderim...

Oraya gittim,buraya gittim

Yetmedi gelir gelmez Ankara sokaklarına attım kendimi, dostlarla kahve sefasına, ertesi gün kahvaltı planlarına başladım...

Harika tatil,harika şehirler...

Çok  yakında...:))))

13 Eylül 2012 Perşembe

teşekkür ederim...

Hayatımın akışını hep sevmişimdir ben, zorluklar çıksa da karşıma sonucun benden yana olacağına ,az yada çok kazancımın iyi olacağına inanırım...

Hep böyle olmaz tabii ,üzüldüğüm ,sonucunun beni rahatsız ettiği olaylarda yaşarım ama emin olun onların da son olmadığına inanırım ve güzellikler yine geldir bana ,hep karlı çıkarım...

Ama asıl güzellik geçen sene tam da bugün geldi '13.09.2011 09:20 ', hayatımız değişti,kendimiz geliştik...

İnsan büyüdükçe unutuyor ya asıl anlamını hayatın,o bize baştan hatırlattı herşeyi;öğrenmek için herşeyi nasıl defalarca deniyorsa bizim de denememiz gerektiğini , saf sevginin ne olduğunu,sevgiyi göstermenin zor olmadığını ama öncelikli sevmemiz gerekenin kendimiz olduğunu...

Ve tabii herşey bir yana, isteyince en güzel şeylerin tam da vaktinde geldiğini...

Ben oğlumu tam da o zamanda ,tam da şimdiki halini,tam da bu kadar büyük bir sevgiyle istedim...

Teşekkür ederim...

İyi ki geldin oğlum,iyi ki bizimlesin ... İyi ki biz bir aile olduk...

Seni seviyorum kocacım...

Bol gülümsemeli,en başarılı,hep sağlıklı,bol paralı,hep iyi ve en iyi hayat senin olsun Sarp'ım ...

Seni seviyorum oğlum...

12 Eylül 2012 Çarşamba

Yine Big Chefs

Hazır varken güneşi değerlendirelim dedik ve haftasonu attık kendimizi sokaklara...Tabiiki yolumuz yemek yemek için Big Chefs'e çevrildi. Çok severim Big Chefs'i ,sanki benim:)

Her fırsatta yeni yerine bayıldığımı söylüyorum, birde yağmurda kahvaltıya gitmeyi dört gözle bekliyorum.

Big Chefs'in nerdeyse menudeki herşeyinin tadına baktım ama Carpaccio Pizza kenarda köşede kalmış ,unutmuşum ! Eksik kalmasın dedim ve sipariş verdim.

Hamurundan,etinden,parmesanından lezzet,rokasından tazelik adeta fışkırıyordu. Bir yemek bu kadar sade ve lezzetli olabilir. Yanında da buz gibi bira...Muhteşem ikili...

Cumartesi yada pazar günü keyifle birşeyler yiyelim ,iki güleryüz görelim,üstüne de kahve içelim derseniz ,adres hep aynı :))

6 Eylül 2012 Perşembe

herşey mal mülk...

Herşey mal mülk , herşey para pul....Değilmiş valla...
Bugünlerde gazetelere bol bol konu olan,televizyonlara çıkan,yani o kadar şaşırtmış ki bizi peşini bırakmadığımız ünlü bir ilaç firmasının eski genel müdürü olan bir kişi bunu gösterdi bize.

Eski derken kendisi seçmiş her ay ev alabilecek maaşı almamayı,keyifle etrafta dolaşıp müşterileriyle selamlaşmayı,memleketinin yemeklerini dünya mutfağı ile harmanlamayı.

Ben ilk duyduğumun da inanmamıştım ama sonra emin olun sağlam kaynaklar onayladı haberi :))

İnternetten araştırdım ,yakınlarıma sordum;bilende var bilmeyende ...Yeri çok ortalıkta değil ama özel yemeklerinde tadına doyulmaz dediler.

İşte aşağıda hikayesi ,kendiniz okuyun.şaşırın ama benim gibi gidilecek listesine eklemeyi  de unutmayın :)
http://m.gazetevatan.com/NewsDetail.aspx?ArticleID=113525&CategoryID=1




100 bin liralık maaşı bıraktı
21.08.2012 13:19
En son Abdi İbrahim'de üst düzey yöneticiyken, "restoran' işinde girişimci olmak için tüm görevlerinden istifa eden Murat Çelikkanat, ilk restoranını Ataşehir'de açtı.

Abhaz asıllı olması nedeniyle restoranın ismini de Nart koyan ve menüye geleneksel Çerkez yemeklerinden birkaçını modernize ederek ekleyen Çelikkanat "Çocukluğumdan itibaren hayatta en büyük 2 tutkum vardı. Bunlar, yemek ve müzik" dedi.

Ailemle olmak için

Hareketli iş yaşamı sırasında yurt içi ve yurtdışı seyahatlerinde yöresel tatları hep araştırdığını anlatan Murat Çelikkanat şöyle konuştu:

"2011'de bir karar aldım, önce küçük bir cafe restaurant ile başlamak, sonra büyütüp zincir haline getirmek istiyordum. Kolay bir şey değildi. Çünkü 500 kişilik bir şirketin Genel Müdürlüğünü bırakıp, 8 yaşındaki kızımın "ne yani baba sen şimdi aşçılık mı yapacaksın' demesi gibi birçok insan bu kararımı eleştirecekti. Ancak hayallerim üstün geldi. 2012 Mayıs ayında Ataşehir'de restoranımı açtım.

Abdi İbrahim'den önce de Meriç Bros Holding'te (Nike Türkiye) Mali işler Grup Müdürlüğü, Hüsnü Güreli Danışmanlık'ta Denetim Müdürlüğü, Dr. F. Frik İlaç Sanayi A.Ş.'de Finans Direktörlüğü, Genel Müdürlük ve İcra Kurulu başkanlığı, Türkiye İlaç Endüstrisi İşverenler Sendikası'nda Yönetim Kurulu Üyeliği gibi görevler yaptım. Ama artık ailemle daha çok vakit geçirmek ve sevdiğim işleri yapmak istiyordum. Hayattan daha fazla zevk almak için vakit kalmıyordu.

Çerkez mitolojisinden isim seçti

Nart Çerkez mitolojisinde, halklarına refah ve mutluluk getiren tanrıların genel ismidir. Nart Tleps, Nart Setenay Guaşe, Nart Savsuruko gibi pek çok Nart Tanrısı vardır. Çerkesler çocuklarına Nart ismini koyarlar. Ben de bir Abhaz olarak bu isimle yola çıktım. Halkıma bir vefa borcum vardı. Çerkez yemeklerini dünya mutfaklarına sokabilmek amacım. Otantik bir Çerkez restaurantından ziyade, dünya mutfağından örnekler sunan ama arada Çerkez yemeklerine de yer veren bir işletme tasarladım. Amacım Nart Cafe Restaurant olarak yayılmak. 2012 sonuna kadar 1 şube daha açacağız. 2013 yılında ise birisi müzikli olmak üzere 2 şube daha planlıyoruz."(Hürriyet)

4 Eylül 2012 Salı

Türkiye'de Yetmedi Munih'te içelim...

Az mı kaldı ne :))


Eveeet bir ara vermiştim ama bu ay sonunda Münih ve Prag gezisi sonunda gezilen,görülen,yenilen,içilen çook şeyden bahsedebileceğim.

Hele de tatil planını Octoberfest(Almanların meşhur bira festivali'ne)'e ayarlamamız bana çok malzeme verir sanırım...:))

 
İçilecek biralar,yenilecek sosisler....offf çok şey mi var ne :))

tabii birde Prag var; kültürlü ve romantik...Jazz barlarıda güzelmiş diye duydum bakalım...




27 Ağustos 2012 Pazartesi

Cunda'da Bayram

Ankara'dan taa 650 km yol yap,git yazlığa hiç Cunda'ya gitme : olur mu ? olmazzzz...

Yazlık günlerinin sonlarına yaklaştığımızda bayram günü,annemler,kardeşlerimde geldi ,tamamlandık.Hep evde oturmayalım dedik ve Cunda'nın yolunu tuttuk...ve hata ettik :))

Cunda hep sevdiğim ama bayramda ilk defa gördüğüm nadide adalarımızdan olsa da ,ben bir daha bayramda gitmem ,hiç gücenmesin bana.

Sağım ,solum,karşım ve bir an tepemde bile insan var sandım.Neyse bizde bu kalabalıktan kaçmak için bir an önce bir yere girelim ve hemen eve dönelim dedik.
Onca yıldır giderim Cunda'ya,balık restoranlarına ama Bay Nihat'a bir türlü gitmemiştim,arkadaşlarımızın tavsiyesi İspanyol restoranı'Venta ' daha açılmamıştı ki bizde Bay Nihat'a oturduk.
Niyetimiz kalabalıktan kaçmak olduğu ve aç olmadığımız için meze ve ara sıcakla geçiştirdik.

Mezeler tazeydi ama farklı lezzet yoktu!

Ara sıcaklardan tereyağlı karides güzeldi,tavsiye ederim.
Kalamar tava toplamda 3 halka olduğu için pek bişey anlamadık !
Balık köftesi minicikti ama lezzeti iyiydi.

Ekmeğin bile bir özelliği olmayan Bay Nihat'ta nerde bizim Ankara'daki 'Balıkçıköy ' dedim valla.

Ama bu arada hakkını yememek lazım salatası güzeldi...

Bay Nihatta ederi olmayan bir hesap ödeyip ayrıldıktan sonra yenen sakızlı dondurma günün en tatlı anıydı bence...



12 Ağustos 2012 Pazar

O Sefer, Bu Sefer...

Bazen yemeğe,bazen bir diziye ,bazen de mekanlara takılıp kalanlardanım ben.

Bir türlü gidemediğim mekanlar hakkında çoğu bilgiye sahibimdir ;mesela en güzel yemek hangisidir ,favori içecek ne olabilir,yada ortalama ne kadar hesap ödenir.

İstanbul ziyaretleri genelde aile'yle yemekler,fırsat bulunursa 'Pinkberry'de dondurma yemek ve en fazla 1 arkadaşla kahve içmek le sınırlı oluyor ama bu benim her seferinde bıkmadan usanmadan liste yapmamı engellemiyor.

İşte o listelerinden birinde Nişantaşı'na 'gidilecek Kantin'de öğle yemeği yenilecek ve mümkünse bol bol fotoğraf çekilecek yazıyordu ama olmadı...Yaklaşık 3-4 yıldır :((

Kantin ; Şemsa Denizsel isimli ,bol gülümsemeli bir bayanın ,keyifle işlettiği bir mekan.Hepimizin bilirim o yemeği dediklerimize Şemsa hanım dokunuşu bu mekanın farkı.

Gidenlerden duydum tüm bunları ,lezzetin damaklarında kaldığını,mekanının azıcık kıskanıldığını...

Ben gidemedim ama hala takipteyim.Allah'tan Şemsa hanımın yazdığı ,yemeklerini yemeğe yazılarınıda okumaya da doyamadığınız, görsellerine tekrar tekrar gözattığınız bir blog var; http://kulaktandolmatarifler.wordpress.com/ .

Fotoğraflar ve Şemsa hanımdaki içtenlik sanki arkadaşınızın yazdıklarını okuyormuşta ,okuduktan sonra bana da pişirse denilecek samimiyette.Hiç rastlamadıysanız ,şimdi bir göz atın ,sonra da benim gibi hergün kontrol etmeye hazır olun.

Bu arada Eylül sonu bir öğle yemeğinde Kantin'de olacağım ,yani inşallah:))

5 Ağustos 2012 Pazar

Temiz Hava

Ayvalık bölgesinde olmanın en güzel yanlarından biri de mis kokan ağaçlar arasında yapılan pazar kahvaltıları olsa gerek.

Bizde bu sabah dışarda kahvaltı etmeyi tercih edenlerdendik ve öneriler üzerine 'Düşler Vadisi ' isimli,bol ağaçlı,bol güleryüzlü ,az gürültülü mekanı tercih ettik.

Masaya gelen herşeyin doğal olduğundan,reçellerin de kendi yapımı olduğundan bahsettiler bize ,masaya gelen herşey güzeldi.Ayvalık sızma da baş köşe de.En azından içimiz rahat yedik hepsini.Çalışanlar güleryüzlü ve servis gayet hızlı.

Onca ağacın ortasında aldığımız temiz havayıda hesaba katarsak bedavaya geldi kahvaltı:))

Bu günü birlik tesiste kahvaltı dışında ,akşam yemeği ve temiz bir havuz olsa da yüzsek diyenler için de havuz keyfi mevcut.
Günlük havuz ücreti kişi başı 25 TL ,kahvaltı ise 17,5.Ramazan sonrası fasıl da varmış ilgilenenlere duyurulur.
Kaz dağlarında bir yerleri bulmanın ne kadar zor olduğunu ,işletmeciler de farketmiş olsa gerek tabelalar size eşlik ediyor.Kısaca anlatmak gerekirse; Güre yolundan ilerlerken Çamlıbel köyüne doğru dönüyorsunuz ve tabelaları takibe başlıyorsunuz...

4 Ağustos 2012 Cumartesi

Başladıı...

Kumsalda

Uzanmışım kumsala
Güneş damlar içime
Kurumuş dudaklarımda
Unutulmuş bir beste
Yaşıyorum aheste
Kapılmışım rüzgara
Savrulup gidiyorum
Şimdi çok uzaklarda
Nafile telaşlarım
Hayattan çalıyorum
Ni la bombe atomique
Un amor piatonique
Umudum yarınlarda; tatildeyim
Bir elimde ayna var
Şair beni kıskanır
Yatmışım sereserpe; sahildeyim
Ooo...

Tam anlamıyla böyle olmasa da ,yaklaşık bir tatil başladı.Sarp'ın ilk deniz deneyimini göreceğimiz ,biraz dinlenip biraz gezebileceğimiz...Herşeyden önemlisi 'zamanın durduğu' bu tatil sitesinde ve Kuzey Ege'de herşeyin doğallığından 1 ayda olsa bizde faydalanabileceğimiz....

29 Temmuz 2012 Pazar

Ricotta Sufle...Olsa da Yesek

Haziran ayında Paris'e gidip döndüğümüzden bahsetmiştim ama yediğimiz muhteşem yemeklere bir türlü sıra gelememişti.
Paris'te yemek yemekten daha fazla zevk aldığım tek şey şarap içmek olsa gerek,öğle,akşam ,gece tüm gün şarap.

Bu sefer Mügelerle birlikteydik güldük,eğlendik Allah'tan yemek zevklerimiz aynı da bir yere tekrar tekrar gidebiliyoruz :))

Fuxia'da bu yerlerden biri.Fransız restoranı değil,Sicilya .Zaten turistikte değil yerel yani harika.Kendi şarapları da var,güzellll.

Bu sefer kaldığımız otel Paris'in Montmarte bölgesindeydi,keyif veren bir mahalledir ,mutlaka gezilmeli ve en azından Sacre Coeur dönüşü bir yerlerde şarap içilmeli.
Paris ruhunun canlı tanığıdır o civar.

Neyse Fuxia'ya gelince bir akşam geç saatlerde tatlı yemek için girdik (,bir semtte 100 metre arayla iki tane olmasından anlamalıydık ne kadar güzel olduğunu )ve ertesi akşam yemek için tekrar gittik.Yemeklerde tatlılar kadar güzeldi.

İlk akşam yediğimiz Ricotta sufle ve Tiramisu 'nun tadı damağımızdan tüm gün gitmedi.

Tiramisu bugüne kadar yediğimin en güzeliydi ,günde 10 kez yiyebilirdim ama bugün bile canım Fuxia'nın ricotta suflesini istiyorsa asıl başarı o demektir.

Yakınlarda yolunuz Paris'e düşecekse,gezilecek görülecek çok yer var ama yemek molası için Fuxia'yı atlamamak gerek,benden söylemesi.

27 Temmuz 2012 Cuma

Yeni Uygulamalar Merhaba...

Sıcaktan dışarı çıkamıyorum ,evde bişey yapasım gelmiyor.En güzeli meyve yemek,soğuk bişeyler içmek,güneş gider gitmezde tatlı krizini gidermek.

İnternette gezinme saatlerimde uyumam azalınca çoğaldı haliyle.Ne çok keyifli siteler,bloglar ve uygulamalar varmış meğer.Ben çook geri de kalmışım.

İşte öyle bir gün yani dün yeni bir uygulama gördüm ve bayıldım doğrusu ,iki gündür ipad elimden düşmedi,ona da bakiyim şuna da,aaa bide buna derken gece geç saatlere kadar ayaktayım ve herkesi beklerim.
Uygulama daha çok Amerika kullanımına uygun ama bize de keyifli anlar yaşatıyor.
Uygulamanın ismi 'Fancy' .Mutlaka bir bakın derim.

25 Temmuz 2012 Çarşamba

Online Kiler Buldum :)))

Günler ne kadar uzunmuş meğer!Devamlı tatile gidicez diye yazsamda bir türlü olmadı,önce Cem'in yoğunluğu şimdi ise Sarp'ın ufak rahatsızlığı.
Durum böyle olunca da bana sadece internette gezinip ,Ege'de yeni restoranlar açılmış mı,ne değişiklikler olmuş bunları araştırmak kaldı.

Yine araştırmacı kişiliğimin tavan yaptığı dün,internette gezinirken belki çoğu kişinin bildiği ama benim yeni rastladığım'Pera Bulvarı' isimli alışveriş sitesi dikkatimi çekti.

Diğer sitelerden farkı,havasından mı,içeriğinden mi , tasarımından mı bilmem ama hadi al zorlaması olmadan alışveriş yaptırabilme becerisi sanki.

Satılan ürünler kaliteli ve farklı.Site ekibi kendi evine alırken bize de tavsiye ediyormuş gibi.
Benim en çok ilgimi çeken 'Lezzet' bölümü oldu,henüz sipariş vermedim ama her an olabilir:))Kim uzun süre o lokumlara,çikolatalara dayanabilir ki.

Ben hala incelemedeyim ama eğer sizde gördüklerinizden memnun kalmak isterseniz ,bir göz atın derim...

www.perabulvari.com

20 Temmuz 2012 Cuma

Fransız Kal Ayvalık

Yarın cuma,belki bir yerlere kaçıcak olanınız,belkide tatil planı yapanınız var.Planlar arasında hala kendinize okumak için bir kitap seçemediyseniz ,benden size tavsiye 'Fransız Kal Ayvalık' !Bir Mustafa Sağlamer kitabı;ben bir çırpıda bitirdim ve bittiğine üzüldüm.
Harika!
Mutlaka okunmalı.

Hadi Gel Artık

Evet istanbul'da nem var,evet İstanbul yazın hiç çekilmez.Bu cümleleri İstanbul'la hiç alakası bile olmayan yolu 40 yılda 1 düşen oda genelde düğün dernek olan ama yinede söyleme gereği hisseden arkadaşlar, ,size kötü bir haberim var;
tüm Türkiye yanıyor sadece İstanbul değil,ben Ankara'dayım ve Allah'tan evim eser esmesine ama bugün ben bile offf dedim,yeter artık dedim gelsin Ege vakti,gidelim buralardan dedim.
Benim işlerim bitti,taşındım,yerleştim,alıştım.Sıra Cem'de onunkilerde bitsede bizde Ayvalık senin Bozcaada benim gezmeye başlasak ,eee nede olsa 1 ay kalıcaz az mı.
Bakarsınız aradan birde Midilli çıkar:)))

28 Haziran 2012 Perşembe

Bu sefer de 'Kitapçı Arayanlara' ...:))

Bazı insanların harika işleri var diye düşünürüm hep,kolay demiyorum ama sadece bol keyifli;bunlardan en çok özendiğim ise kitap evi sahibi olmaktı hep.Hani bol güleryüzlü ,hep yardımcı ,hoş muhabbet kitapçılar vardır ya ,eskilerden kalma ,işte onlardan .Hatta benim bahsettiğim kitapçı 'Meg Ryan - Tom Hanks ' filminde de olan cinsten .

Artik bu tarz pek yok ,kocaman büyük kitapçılar her aradığımızı bulmamızı sağlıyor ama çabuk çabuk çıkalım ,burası da nede olsa fastfood kitapçı hissi veriyor insana.

Artık bu tarz kitapçılara o kadar sık gider oldum ki, kitap seçmekten sıkıldım derken internetten hiç sipariş vermediğimi ve hatta böyle güzel bir site bildiğimi farkettim.Arkadaşımız uzun zaman önce kurmuştu siteyi ama benim birtürlü aklıma gelmemişti.Ben geçte olsa farkettim size de mutlaka bir göz atın derim,mutlaka bir gün işinize yarar...

25 Haziran 2012 Pazartesi

Kitap Arayanlara...

Paris'e gittik geldik,bir türlü yazma fırsatı bulamadım ama bu arada bir gün uğradığımda D&R dan aldığım ' Tavan Arasındaki Buda' isimli kitabı bir çırpıda okudum ve bitti... Basit bir anlatımla çarpıcı bir konu anlatılmış ve hüznün her haline yer verilmiş,tüm insani duygulardan bahsedilmiş .Bana kalırsa mutlaka kütüphanelerde yer almalı...

1 Haziran 2012 Cuma

Yine Yeniden... PARİS

Üst üste defalarca gittiğim Paris'e son 2-3 yıldır gitmedim,fırsat olmadı gidemedim ama bu sene Cem'in fuar'a katılması ve beni de yanında götürmesi tekrar ve yeniden ben geliyorum Paris diye bağırmamı sağladı.
Ben de Paris'i çok sevenlerdenim ama o şık caddelerini,lüks mağazalarını değil,onları da seviyorum tabii ama esas ben bana verdiği duyguyu seviyorum;hani bir yere gider de insan o yer onun içine işler,her taşına dokunmak ,her anını yaşamak ister o şehrin,benim için o şehir Paris.

Her gördüğüm yerden Croissant almayı,her gördüğüm Macaron'a saldırmayı ,en iyisini bulurum umuduyla her bulduğum kahveyi içmeyi özlemiştim dogrusu.
Akşam olunca dolan cafeleri,hep gülen insanları görmeyi seviyorum ben,evine gitmeden önce dostlarda bişeyler içip hayatına hayat katan insanları.

Paris'i seviyorum çünkü yaşayanlar keyifle yaşıyor hayatı,güzel takımları,Louis Voitton çantalarıyla Vespa'larına biniyorlar ve arkadaşlarını görünce durup sohbet ediyorlar ya yağmur bile olsa,işte ben böyle mutlu ,böyle yaşanılası bir yer olduğu için seviyorum Paris'i...

Ve işte aynı duyguları yaşamak için son bir hafta....Bekle Paris geliyorum yine seni görmeye:)))

Flamenko'nun Prensleri

Los Vivancos - Flamenko'nun Prensleri

Geçenlerde Cem bana Flamenko'nun Prensleri geliyormuş ,bak çok keyifli olacak dediği zaman ,ne kadar değişik olabilir acaba ,ben Flamenko'yu Barcelona'da izledim ,hem bunlar 7 erkek diye düşünürken biraz kötümser davrandığımı geçen gece anladım .Haksızlık ettiğimi ağzım kulaklarımda izlerken düşündüm.
Gösteri ilk başladığı zaman normal gelen gösterinin ilerleyen saatleri ,salonda herkes ağzı açık izlemiş olacakki parlamış dişleri görmek mümkündü.Muhteşem bir gösteriydi.

1,5 saat durmaksızın Flamenko yapmak nasıl bir insan formudur anlam veremiyorum,hele de sonlara doğru yaptıkları şovlar insanın aklında yer edecek cinstendi.Neler yapmadılar ki en iyi olduklarını göstermek için; gözler kapalı Flamenko, Enstrüman çalarken Flamenko,baş aşağı Flamenko- izlemesem bende inanmazdım doğrusu.Gösterinin bittiği ama alkışların uzun süre bitmediği gecede en iyilerden olduklarını kesinlikle kanıtladılar.

Eğer siz bu sefer izlemediyseniz mutlaka bir daha geldiklerinde kaçırmamalısınız.

16 Mayıs 2012 Çarşamba

Tatile Gidesim Var...

Son zamanlarda günler çabuk geçiyor geçmesine de geceler neden bu kadar kısa sürüyor???
Bence tüm bu hisler ,yorgunluklar ,ağrılar benim tatil vaktimin geldiğini söylemeye çalışıyor bana ,belki de gülüyordur arada amma anlamaz şeymişsin sende diye.
Boşuna gülme tatilim ,az kaldı gelicem sana...

Önümüzdeki ay Cem'in işi için Paris'e gidiyoruz ,son 3 gün Mügelerinde bize katılması az da olsa tatil havası yaratıcak ama bu yetmez tabii ,benim istediğim denizin kenarında olabilmek,suyun sesini duymak,akşama bir balıkçı bulmak,tüm mezelerin tadına bakmak ,deniz'in sesini kahkahalarla bastırmak ...

Cunda'yı seviyorum ben , birde Bozcaadayı ! Ne de olsa ada ikiside.Dar sokaklarda dolaşılan,küçük beyaz evlerine hayran bıraktıran ,en keyifli şarapları içtiren ,dönüşte mutlaka tekrar gelelim dedirten adalar...Ne kadar çok gidersem gidiyim doyamadiğim adalar,Cunda'da dondurma yemeyi ,Bozcada'da şarap içmeyi özledim ben.Sabahları Ege kahvaltılarını,akşam yapılan balık sefalarını...

Acilen kaçmam lazım bu şehirden ,kendimi atmam lazim Ege'de bir yerlere,kendimi iyi hissedeceğim ,dönmemek için binbir bahane uydurabileceğim bir yerlere...

14 Mayıs 2012 Pazartesi

İlk Anneler Günüm Kutlu Olsun...

Bazı özel günler daha da güzel olabiliyormuş bunu anladım :)) İlk anneler günümde beni arayan kutlayan herkes ten sonra tekrar tekrar mutlu oldum...
Sabah kalkıp kahvaltı için hazırlanırken ,daha ileriki yıllarda Sarp'ın koşup yanıma geleceğini ,beni kocamannnn öptüğünü düşündüm ve gülümsedim ...

Şimdilik yanağımı bir güzel yaladı ama ben anladım o kutlamak için di .Neyse öpüşme faslı bitince Ayşe günümü güzel kılmak için kahvaltıya House Cafe'ye götürdü bizi .Biz tabii her zaman olduğu gibi geç kalınca ,benim kahvaltıya saldıracağımı bildiğinden Ayşe telefonda aldı bizden özel istekleri ve siparişi verdi,valla süper oldu gider gitmez geldi yemekler :)))

House Cafe'ye bir hafta önceki pazarda gitmiştik ; kahvaltısı benim beklentilerimin üstündeydi doğrusu,hele de geçen hafta yediğimiz 'Keçi Peynirli Patatesli Omlet'.Tavsiye edebileceğim ilk lezzet.

Kahvaltı taze ve lezzetliydi,çok mu farklıydı ? Hayır ama yine de güzel di.Güzel sohbette katılınca masaya daha da lezzetli oldu yemeklerimiz.

Kahvaltıda yediğimiz ama yettiremediğimiz Nutella 'dan sonra sipariş ettiğimiz 'Ev yapımı Çilekli Tart ' harikaydı!!! yanındaki enfes Amerikano'larla damakta muhteşem bir tat bırakıyordu.Tam kahvemizi yudumlarken başlayan korkunç yağmur benim gibi yağmur sevdalısı bir insan için ortamın tuzu biberi oldu ve daha da güzel kıldı günü bana ,herşey bi yana herkes kızsa da biraz daha yağsa keşke diye geçirdim valla içimden :)))

Hediyelerin alındığı ,güzel kahvaltının yapıldığı ,tatlı duyguların hissettirildiği ama herşeyden önemlisi oğluma sahip olduğum ilk anneler günü çok anlamlı bir iz bıraktı bende,umarım anne olan yada olmak isteyen herkes için en az benim ki kadar anlamlı olmuştur bugün...

Hoşgeldin ve iyi ki geldin oğlum , ve ben iyi ki senin annen oldum...

5 Mayıs 2012 Cumartesi

Balıkçıköy...

Uzun zamandır meze ,meze diye evde dolaşmam işe yaradı ,yaklaşık 10 gun önceki evlilik yıldönümümüzde Cem Balıkçıköy'e gidelim dedi.Sarp'ı halasına bırakıp biz çıktık yemeğe.
Ben hiç Filistin'dekine gitmemiştim,mekan diğeri gibi hatta daha sevimli olmuş,garsonlar ilgili ama rahatsız edici değiller.
Ne yemek istediğim önceden belliydi benim,soğuk mezelerle başlanacak,ara sıcaklarla devam edilecek yanlarına güzel bir salata da eklenince yer kalırsa balık yenir ,olmassa başka sefere.
Nitekim bende yer kalmadi ve Cem'in balığının tadına baktim ,balık dışında masaya gelen herşey güzeldi bana kalırsa;özellikle de Mısır ekmeği.Bana bir tabak Ayvalık zeytinyağı ,birde bu mısır ekmeğini tazeleyin bittikçe desem ayıp olacağından ,deniz börülcesi,patlıcan salata,yengeç sarma da mısır ekmeğine eşlik ettiler.Ara sıcak olarak önceden alınan bir öneri ile Balık köftesi ve benim vazgeçilmezim Tereyağında karides yedik,ikisi de çok başarılıydı.
Sıra balığa gelince Cem 'Dil Şiş 'istedi ve büyük bir keyifle de yedi ama ben beğenmedim,garip yanık tadı gibi bir tad vardı ve bazı kısımları pişmemişti bu kadar yanık olamsına rağmen bence.
Yemeklerden fırsat bulup kafasını kaldırabilirse insan iki çift laf etmek için mekanın ve buna bağlı olarak ortamında ne kadar güzel olduğunu farkediyor .Ağaçlarda sallanan o güzel ışıklar huzur veriyor.
Benim gibi en büyük huzur evde bekliyorsa sizi tatlı almayalım diyebiliyorsunuz ama aklımda da kalmadi değil o helva :))


Yaz da geldiğine göre arada keyiflenmek için bire bir ,mutlaka gidilmeli..

1 Mayıs 2012 Salı

Yaşasın...

İstanbula gitmenin ne kadar keyifli olduğunu her seferinde söylüyorum ama ne kadar söylesem az gibi geliyor bana.Bu sefer de aynı duyguları yaşadım,Cem'in iş gezisini fırsat bilip İstanbul'a koşmamla yaklaşık 15 gün kaldım.Genelde bildiğim ve eski alışkanlığım olan yerleri tercih ederim yemek için.Ama arada da yeni yerlere göz dikiyorum.Bu sefer yemek için yine cadde Vapiano'yu tercih ettik; hem her seferinde yer bulabiliyoruz hemde konuştuklarımızı duyabiliyoruz :)) Margarita pizzası ve makarnası her zamanki gibi güzeldi ama benim tercihim olan 'Barbekü tavuk soslu pizza' vasatın altındaydı ( gerçi hata bende barbekü soslu pizza mı yenir ) .Bu sefer bira olarak 'Bomonti ' tercih ettik güzeldi :))
Mekanın tüm Avrupa'da aynı olması insana garip bir huzur veriyor,Berlin tatilinde aa Vapiano diye bağırıp koşa koşa pizza yemiş bir insanım nede olsa .
Sohbetler uzayıp gidebiliyor mekanda ,öyle huzur veriyor anlayacağınız.Eminim İstanbul'da yaşayan herkes bilir Vakko'nun hemen yan sokağindaki 'Vapiano'yu ' ama henüz gitmediyseniz canınız Margarita pizza çekince mutlaka uğrayın derim ben...

Pizza yedik ama sonrasında tatlıya yer kalmadı maalesef ,o yüzden Cem'in döndüğü gün ,geçen gidişimde açılışına yetişemediğim 'Pinkberry' de yoğurt yemeğe gittik .Tek kelimeyle HARİKAYDI ,bayıldım .Bittikçe tekrar tekrar alası geliyor insanın ki bende öyle yaptım ve tek bir taneye sınırlı kalmadım.Çok yoğun olması ,sıranın kapıdan başlayıp taa sonlara kadar uzanması ,çoğu kişinin benimle aynı fikirde olduğunu gösteriyor.Lezzet ve sunum sade ama muhteşem,fiyatlar ise normal.Ama işin sihri sanirim kalorisinin düşük olmasında.İyi olmayan tek şey tuvaletler,Shaya gibi büyük bir grup öncelikle nasıl bir bebek alt açması koymamış bayanlar tuvaletine ona şaşırmıştım ama sonra öyle pisti ki iyi ki konmamış dedim.
Tekrar tekrar gidip ,durmaksızın yoğurt yemek istiyorum ve gitmediyseniz hemen yarın gidip deneyin diyorum...